03 Mayıs 2024 - Cuma

Şu anda buradasınız: / BU, NASIL BİR AMEL?
BU, NASIL BİR AMEL?

BU, NASIL BİR AMEL? ABDULLAH DÂİ

“De ki: ‘Şüphesiz ben, ancak sizin benzeriniz olan bir beşerim. Yalnızca bana, sizin ilâhınızın tekbir ilâh olduğu vahyolunuyor. Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak kılmasın.”1 buyuruyor yegâne Rabbimiz ve ilâhımız Allah Teâlâ!..
Bu ayet-i kerimenin tefsirinde şunları beyan eder imam hafız İbn Kesîr (rh.a.):
“Yüce Rabbimiz, Rasulü Muhammed (s.a.s.)’e hitaben buyuruyor ki:
Senin kendilerine Resul olarak gönderilmiş olduğunu yalanlayan bu müşriklere ‘de ki: Ben de ancak sizin gibi bir beşerim.’  Benim yalan söylediğimi iddia eden varsa, o da benim getirdiğimin bir benzerini getiriversin. Ben, sizin bana sorduğunuz Kehf Ashabı Kıssası ve Zülkarneyn’in haberi ile ilgili olarak fiilen meydana gelenleri uygun bir şekilde geçmişe dair vermiş olduğum haberler hususunda gaybi bilen birisi değilim. Benim bildiklerim, Allah’ın hakkında bana bilgi verdiklerinden ibarettir. Ben de ayrıca size şunu haber veriyorum: ‘ İlâhınız, ancak tek bir İlâh’tır.’ Benim sizi, kendisine ibadet etmeye çağırdığım İlâhınız ortaksız, bir tek, İlâhtır. 
‘Kim Rabbine kavuşmayı, O’nun vereceği sevabı ve iyi mükâfatı ‘Umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun.’ Salih amel, Allah’ın şeriatına uygun olan ameldir. ‘Ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak kılmasın.’ Böyle bir amel, O’na hiçbir ortak koşmaksızın sadece Allah için yapılan ameldir. Bunlar, kabul edilir nitelikteki amelin iki tane rüknüdür. Amelin, Allah için ihlâsla yapılması ve Resulullah (s.a.s.)’in şeriatı üzere dosdoğru olması kaçınılmaz bir zorunluluktur.”2
Âlemlerin Rabbi Allah Teâlâ’nın kabul buyurduğu amel, şirksiz ve salih olmalıdır… Şirk karıştırılmamış, yalnız Allah için ihlâs ile yapılan ve Rasulullah (s.a.s.)’in şerati üzere olup dosdoğru işlenen amel, Allah katında kabul edilen salih ameldir… 
Amelin kabul şartı:
Yalnızca Allah için olmalı
İhlâsla yapılıp şirk karıştırılmamalı
Rasulullah (s.a.s.)’in sünnetine uymalıdır.
Yegâne Rabbimiz ve ilâhımız Allah Azze ve Celle, yalnızca kendisi için yapılan ve en güzel örnek kıldığı3 Rasulü Muhammed (s.a.s.)’in sünnetine uygun olan amellerden razı olup kabul buyurur…
Ebu Umâme el-Bahilî (r.a.) anlatıyor: 
Rasulullah (s.a.s)’e bir adam gelerek: 
- Şöhret ve ecir için savaşan hakkında ne dersin? Sevap alır mı? diye sordu.
Rasulullah (s.a.s): 
- Onun için hiçbir şey yoktur!” buyurdu. 
Gelen adam, sorusunu üç defa tekrarladı. 
Rasulullah (s.a.s.), her defasında: 
“O, hiçbir sevap alamaz!” buyurdu.
Sonra da:
“Allah, ancak kendi rızası gözetilerek hâlîs bir niyetle yapılan bir ameli kabul eder.” buyurdu.4
Enes b. Mâlik (r.a.)’dan:
Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurdu:
“Kıyamet günü Allah’ın huzuruna mühürlenmiş sahifeler getirilir.
Yüce Allah şöyle buyurur:
- Şunu kabul edin, bunu atın!
Melekler:
- İzzetine ve celâline yemin olsun ki, (bu sahifelerde olanlardan) bize sadece hayır olanları gösterdin, derler.
Yüce Allah:
- Bu (hayır dediğiniz şeyler), benim rızam için yapılmamıştı. Ben, bugün sadece Benim rızam için yapılan şeyleri kabul ederim, buyurur.”5
Bir rivayette, ibare şöyledir:
“Melekler: 
- İzzetine yemin olsun ki, biz sadece yaptıklarını yazdık, derler.
Yüce Allah:
- Doğru söylediniz. (Ancak) bu yaptığını, benim rızam için yapmamıştı, buyurur.”6
ed-Dahhâk b. Kays el-Fihrî (r.a.)’dan,
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“ Ey insanlar, amellerinizi ihlâsla, yalnız yüce Allah için yapınız. Çünkü muhakkak Allah, ancak kendisi için ihlâsla yapılanı kabul eder.”7
“Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak kılmasın.” ayet-i kerimesini zikredilen hadis-i şeriflerin açıklamalarıyla beraber düşünüldüğü takdirde konu daha da iyi anlaşılıyor… Ayrıca ayetin inzâl sebebine de dikkat etmek gerekir!.. 
İbn Abbas (r.anhuma) anlatıyor.
Ayet-i Kerime Âmiroğullarından Cundub b. Züheyr hakkında nâzil olmuştur.
O, şöyle demiştir:
- Ya Rasulallah, ben, yüce Allah için bir iş yaparım ve onunla yüce Allah’ın rızasını istemekle birlikte, başkası da o işime mutalli olursa bu, beni sevindirir. 
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Şübhesiz ki, Allah Teâlâ temizdir ve ancak temiz olanı kabul eder ve kendisine ortak koşulan âmeli kabul etmez.”
Bunun üzerine Allah Teâlâ, bu ayeti indirdi.8 
Muvahhid mümin müslüman insanların akîdeleri şirk ve küfürden tamamen arınmış tertemiz olduğu gibi, amelleri de şirk ve küfürden arınıp tertemiz olması gereklidir… Akîdelerinde ve amellerinde şirk ve küfür olmamalıdır… Allah Teâlâ, içine şirk karışmış, küfür bulaşmış akîdeyi, yani imanı kabul etmediği gibi, içine şirk ve küfür karışmış ameli de kabul etmez!..
Ebu Hüreyre (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurur:
“Allah Tebâreke ve Teâlâ: 
- Her kim bir amel işler, orda Benimle birlikte bir başkasını ortak ederse, onu şirkiyle baş başa bırakırım, buyurdu.”9
Rabbimiz Allah Teâlâ, mü’min müslüman kullarının salih amel işlemelerini emredip, yalnız kendisine ibadet edilmesini buyururken, ibadette, yani amelde şirk koşulmamasını ikaz etmektedir… İbadette şirk, ya salih bir amele şirk karıştırmak ya da şirk ameli işlemekle gündeme gelir…
Kesîr b. Ziyâd şu olayı anlatır:
Hasan’a:
“Kim Rabbine kavuşmayı umuyorsa, artık salih bir amelde bulunsun ve Rabbine ibadette hiç kimseyi ortak kılmasın.” (Kehf, 18/110) ayetini okudum. 
O:
- Bu ayet, mü’min hakkında nâzil olmuştur, dedi.
O’na:
- Niye, mü’min Allah’a şirk mi koştu? diye sordum.
O:
- Hayır, ancak amellerinde şirk koştu. O, bir amel işleyip sevabını Allah’dan beklerken, bu ameli başkalarının da görmesini istedi. İşte bu ameli, kendisine geri çevrilir, karşılığını verdi.10
Kişinin amellerinde şirk koşması, ameline şirk karıştırmasıyla gerçekleşir… Bir de şirk veya küfür amelleri vardır ki, bunları, herhangi bir İkrâh-ı Mulcî olmadan, bile bile işlemek, inanarak yapmak, şirk ve küfür olur!..
Meselâ:
“Başına, -mecusînin girdiği- şapkayı giyen kimse, kâfir olur.
Beline, (papazların bağladığı) zünnar kuşanan (bağlayan) kimse, kâfir olur.
Mecusîlere uyup, nevrûzda onlarla birlikte çıkıp o günde, onların yaptığını yapmak küfürdür.
O gün, müşrikleri ta’zim maksadı ile, onlara, bir yumurta bile hediye etmek küfürdür.
Bir kimse, bir insanın rızası için, o gelirken, bir hayvan kesse ve ona benzer şeyler yapsa, Şeyhu’l-İmam Ebu Bekr:
-Bu küfürdür, kesilen ise lâşedir, eti yenilemez, demiştir.”11
Örneklerde görüldüğü üzere, amellere şirk ve küfür bulaştırma olduğu gibi, amelin kendisi bizzat küfür ve şirk olabiliyor… Yalnız ve yalnız Allah için olması gereken bir amele bir başkasını ortak etmek şirk olduğu malumdur… Yalnızca Allah için olan ameli, bir başkası için işlemek küfürdür… Yukarıdaki örneklerde apaçık görülmektedir…
Cabir (r.a.) rivayet eder.
Rasulullah (s.a.s.) şöyle buyurdu:
“Yüce Allah:
- Her kim Benden başkası için amel ederse, Ben ondan uzağım! buyurur.”12
Âlemlerin Rabbi Allah, insanları, yalnızca kendisine ibadet etsinler, her amellerini O’nun rızasına ve Resulü (s.a.s.)’in Sünneti’ne uygun işlesinler diye yarattı… İşledikleri amellerinde kendisine şirk koşmamalarını emir buyurdu… Eğer bu emre uyar, Tevhid ehli olarak amel ederlerse, amellerini kabul buyurur… Yaptıkları amellerde, başkasını, Allah’a ortak eder ya da o ameli başkası için yaparlarsa bu şirk olur ve Allah, O ameli kabul buyurmadığı gibi, o amelden de, o ameli işleyenden de uzak olduğunu beyan etmiştir…
Allah’a iman ettiğini beyan edenler, O’nu Tevhid ettiğini açıklayanlar, O’na şirk koşan müşriklere itaat eder, itaat amelinde onlara uyarlarsa, müşrik olacaklarını beyan eden Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Üzerinde Allah’ın adının anılmadığı şeyi yemeyin. Çünkü bu, fısktır (yoldan çıkıştır). Gerçekten şeytanlar, sizinle mücadele etmeleri için kendi dostlarını gizli çağrılarda bulunuyorlar. Onlara itaat ederseniz, siz de müşriklersiniz.”13 
İmam İbn Kesîr (r.a.), meşhur tefsirinde bu ayeti açıklarken şu hakikatı bayan eder:
“Onlara itaat ederseniz’ yani, Allah’ın emrini ve şeriatını bırakıp başkasını alırsanız, başkasını Allah’ın emrinin önüne geçirirseniz, bu, şirktir. “14
İmam İbn Kesîr (r.a.), bu görüşün doğruluğu için Tevbe Suresi’nin 31. Ayetini ve bu ayeti tefsir eden Rasulullah (s.a.s)’in hadisini delil getirir… 
Rabbimiz Allah şöyle buyurur:
“Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar(ilâhlar) edindiler ve Meryem oğlu Mesih’i de… Oysa onlar, tek olan bir İlâha ibadet etmekten başka bir şeyle emrolunmadılar.”15
Ve Adiyy b. Hâtim (r.a.)  anlatıyor:
(Rasulullah,) evine girince, içi lifle dolu deriden bir yastık aldı ve üzerine oturmam için bana uzattı:
“Bunun üzerine otur!” buyurdu.
Ben:
- Hayır, sen otur! dedim.
Böylece O’nun kral olmaktan uzak olduğu kalbimde iyice yer etti. Rasulullah (s.a.s.), Onun üzerine oturdu. Boynumda altından yapılmış bir put gördü bunun üzerine şu ayeti okudu:
“Onlar, Allah’ı bırakıp bilginlerini ve rahiplerini rablar (ilâhlar) edindiler.”(Tevbe 9/31)
Ben:
- Vallahi, onlara ibadet etmiyorlar, dedim.
Rasulullah (s.a.s) de:
“Onlara bir şeyi helâl kıldıklarında onu helal, haram kıldıklarında da onu haram kabul etmiyorlar mı?” buyurdu.
Ben:
- Evet! dedim.
O da:
“İşte bu, onların ibadetleridir.” buyurdu.16
İmam Kurtubî (r.a.), “el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân” adlı meşhur tefsirinde, yine meşhur müfessirlerden (Ebu Bekr) İbnü’l-Arabî (r.a.)’dan bir alıntı yaparak bu konuya açıklık getirir:
“İbnü’l-Arabî der ki:
Mü’min bir kimse, itîkadı ilgilendiren hususlarda müşrik bir kimseye itaat edecek olursa, bu itaati sebebiyle o da müşrik olur. Fakat fiilen ona itaat etmekle birlikte onun inancı Tevhid  üzere sağlıklı bir şekilde devam ediyor ve tasdikini sürdürüyorsa, âsî olur. Bunu, böyle belleyiniz.”17
İmam İbn Kesîr (r.a) ve İmam İbnü’l-Arabî (rh.a)’ın  beyan ettikleri gibi, bir mü’min, müşriklere şirklerinde itaat eder, onların şirk akîdelerini tasdik edip benimseyecek olursa, dolayısıyla Allah’ın emrini ve şeriatını bırakıp onların yasalarını alarak, Allah’ın emrinin önüne geçirecek olursa, onlar gibi müşrik olur… Bu durumda irtidâd ederek, mürted hâline gelir!..
İmam İbnü’l-Arabî (r.a)’nın dediği gibi, onlara fiilen itaat ederken, inancı Tevhid üzere sapasağlam devam ederek, imandaki tasdikini sürdürüyorsa, yani Tevhid ve iman konusunda onları reddeder, anca amel konusunda onlara uyarsa, âsî olur!..
Meşhur müfessirlerden Elmalı M. Hamdi Yazır (rh.a.) bunun, “ameli şirk ”olduğunu beyanla şöyle açıklar:
“Burada, İman ile şirki, önce biri inanca, biri amele aid olmak üzere iki açıdan düşünülmelidir. Önce inanç açısından, Allah’ı birleyen bir mü’minin Allah’dan başka hakem ve Allah’ın hükmünden başka bir hüküm tanımadığı için, bütün iş ve hareketinde yalnız o ölçüden hareket etmesi ve bundan dolayı kâr ve kazancında Allah’dan başkasının hükmü adına bir kazanç sevdasında bulunmayacağı gibi, Allah’dan başkasının hükmü adına bir masraf da yapmaması ve ne harcarsa yalnız hak ve adâletli olan Allah’ın hükmü adına ve yalnız İlâhî kanuna uygun bir harcama seçmesi gerekir ve böyle olan harcamalarında hepsi sonuç itibariyle hayırlı ve faydalı olur.
İnanç bakımından böyle olan Allah’ı birleyen bir mü’min, bu iman ve inancını amel açısından da böyle tatbik edebilirse, inanç ve amel bakımından tam mü’min, kâmil bir müslüman olur. Ve “Âkibetü’d-dar” (dünya yurdunun sonu) onun, o inanç ve amelde bulunanların olur. Bu inancını, amellerinde tatbik etmezse, o zaman da inanç bakımından mü’min olmakla beraber, amel bakımından bir müşrik durumunda bulunur ve fasık olur. Ve bundan dolayıdır ki, zorunlu da olsa müşriklerin uyruğu altında kalıp hükümlerine ve amellerine uyup ve iştirak etme mecburiyetinde bulunanlar, inanç veya amelle ilgili şirke sürüklenmekten uzak kalamazlar.
Kalb ve inanç itibariyle karşı olmakla beraber, amel bakımında muvafakatı amelî şirki, kalben rıza göstermek ise, itikâdî şirki gerektireceğinden, yukarıda: “Eğer onlara itaat ederseniz, muhakkak müşrik olursunuz.”(En’âm, 6/121) buyrulmuştur.”18
İslâm âlimlerinin bu apaçık izahlarından sonra, günümüz meselelerini gündeme getirip üzerinde konuşulabilinir!..
Rabbimiz Allah Teâlâ şöyle buyurur:
“Onlar hâlâ cahiliye hükmünü mü arıyorlar? Kesin bilgiyle inanan bir topluluk için hükmü, Allah’dan daha güzel olan kimdir?”19
“Haberiniz olsun, yaratmak da, emir de (yalnızca) O’nundur. Âlemlerin Rabbi Allah ne yücedir.”20
“Hüküm, yalnızca Allah’ındır. O, kendisinden başkasına kulluk etmemenizi emretmiştir. Dosdoğru olun din işte budur, ancak insanların çoğu bilmezler.”21
Ve hükmün, yani yasamanın/egemenliğin tamamı kendisine aid olan Rabbimiz Allah, insan kulları arasında kendisinin indirdiği hükümlerle hükmedilmesinin, onların hevâlarından kaynaklanan yasalarla hükmedilmemesini emir buyurur:
“Aralarında Allah’ın indirdiği ile hükmet ve onların hevâlarına uyma. Allah’ın sana indirdiklerinin bir kısmından seni şaşırtmamaları için onlardan sakın!”22
İnsan kullarını, yalnızca kendisine ibadet etsinler diye yaratan Allah Azze ve Celle, onların hayatlarını ilgilendiren ve her çağda, her mekânda gerekli olan hükümlerini indirmiş, hüküm, yani yasama/egemenlik bütünüyle kendisine aid olduğunu buyurmuştur…
Laik-demokratik ve gayr-ı İslâmî olan Türkiye Cumhuriyeti Devleti Anayasası’nın yedinci maddesi ise şöyledir:
“Yasama yetkisi, Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir. Bu yetki devredilemez.”
Bu maddeden apaçık anlaşıldığı gibi, yasama, hüküm koyma, kanun yapma yetkisi Allah’a aid değil, Türk Milleti adına Türkiye Büyük Millet Meclisi’ne aittir… Bu maddenin gerekçesinde şunlar beyan edilmiştir:
“Yasama yetkisi, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nindir.
Bu, nüfusu milyonlara varan modern devletlerde, demokrasi rejimini benimseyen siyasi rejimlerde kaçınılmaz bir durumdur. Millet adına kanun koyma yetkisini yasama meclisi yerine getirir. Bu yetki devredilemez.”23
Bu yetkiyi, Anayasa’nın altmış sekizinci maddesine göre kurulmuş ve “siyasi partiler, demokratik siyasî hayatın vazgeçilmez unsurlarıdır. Siyasî partilerin tüzük ve programları, devletin ülkesi ve milletiyle bölünmez bütünlüğüne, insan haklarına, millet egemenliğine, demokratik ve laik Cumhuriyet ilkelerine aykırı olamaz” kaydı altına alınan Milet meclisindeki partilerin milletvekilleri kullanılır…
Bu maddenin gerekçesinde şu çarpıcı ifadeye dikkat edilmelidir:
“Demokratik partiler, demokrasi kuralları içinde muhalefet ve iktidar partisi rolünü oynarlar.”24
Millet meclisindeki partiler, ister iktidar partisi olsun, ister muhalefet partisi, veya partileri olsun, demokrasi kurallarını içinde kendilerine verilen rollerini oynarlar… Hepsi demokratik, hepsi laik ve hepsi gayr-i İslâmîdirler… Hepsinin İslâm ile hiçbir ilişkisi yok ve hepsi İslâm’dan uzaktırlar... 
Böyle bir ortamda, doksan yıldır İslâm’dan uzaklaştırılmış bir halk, demokratik genel seçimlere katılıp yasama meclisinde Allah’ın yerine, Allah’ın insan kurallarını yönetecek yasalar koyacak vekilini seçecek… Seçtiği vekilinin oluşturduğu yasama meclisinde yapılıp çıkarılan yasalara/kanunlara/hükümlere itaat edecek, ona göre amel edip davranacaktır... 
Hüküm konusunda birilerini Allah’a ortak kılan bir düzene inanıp benimseyerek itaat edenin hükmü, yukarıda İslâm âlimlerinin beyanlarından hareketle açıkladığı gibi, iyi niyetlerle hareket ederek, müşriklerin akîdelerini reddederek amel bakımından onlara itaat edenlerin de hükmü apaçık beyan edildi. Biri itikâdî şirk, diğeri amelî şirk olduğunu izah eden Elmalılı M. Hamdi Yazır (rh. a.)’ın ve İbnü’l-Arabî (r.a.)’nın İmam Kurtubî (r.a.) tarafından tasdik edilip nakledilen açıklamaları tekrar tekrar okunup üzerinde derince tefekkür edilmeli, böyle bir amelin, insanı nerelere sürüklediği iyice idrak edilmelidir… İtikâdî şirke düşmekten çokca sakınanlar, amelî şirke bulaşmaktan da alabildiğince kaçınmalıdırlar… Şirk itikâdından uzaklaşanlar, şirk amelîne yaklaşmamalıdırlar…
İnsanlar, hangi iyi niyetlerle olursa olsun işledikleri şirk ameli, zahire göre değerlendirilir ve ona göre hüküm verilir… Onların iyi niyetleri şirk amelinin hükmünü değiştirmez. Müslüman olduğunu beyan eden her ferd, asla şirk ameli işlememeli, ne sebeble olursa olsun işleyenler, “Nâsûh Tevbesi” ile tevbe etmelidirler…
Ebu’d-Derdâ (r.a.)’ın rivayetiyle Rasulullah (s.a.s) şöyle buyurur:
“Paramparça edilsen ve (ateşte) yakılsan bile Allah’a hiçbir şeyi ortak etme (şirk koşma)!”25
Bunlar:
“Düşünen ve aklını kullanan bir toplum için!..”26

Dipnot
Kehf, 18/110.
İmam Hafız İbn Kesîr, İbn Kesîr Tefsiri, çev. Dr. Savaş Kocabaş - M. Beşir Eryarsoy, İst. 2011, C. 6, Sh. 621-622.
bkz. Ahzab, 33/21.
Sünen-i Nesâî, Kitabü’l-Cihad, B. 24, Hds. 3126.
İmam Nesâî, es-Sünenü’l-Kübrâ, çev. Zekeriya Yıldız, İst. 
2011, C. 4, Sh. 383, Hds. 4333.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, çev. Hasan Yıl
dız, İst. 2012, C.9, Sh. 604. Taberânî’den.
Nûreddin el-Heysemî, Mecumau’z-Zevâid, çev. Zekeriya Yıldız, İst. 2012, C. 18, Sh. 350, Hds. 18395. Bezzâr rivayet etti.
İmam Hafız İbn Kesîr, A.g.e. C. 6, Sh. 626, Hds. 4456. 
Bezzâr’dan.
İmam Kurtubî, el-Câmiu li Ahkâmi’l-Kur’ân, çev.M. Beşir 
Eryarsoy, İst. 1998, C. 5, Sh. 1863. Dârakutnî, C. 1, Sh. 
51’den.
Celâleddin es-Suyutî, A.g.e. C. 9, Sh. 602. Beyhakî’den.
Nûreddin el-Heysemî, A.g.e. C. 18, Sh. 350, Hds. 18396. Taberanî, el-Mu’cemu’l-Evsat’ında iki isnadla rivayet etti. Birinin raviîeri, Sahih’in ravileridir. Bezzâr da rivayet etti.
İmam Kurtubî, A.g.e. C. 5, Sh. 186. Dârakutnî, C. 1, Sh.51’den.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, C. 9, Sh. 603. 
Bezzâr ve Beyhakî’den.
İmam Ebu’l-Hasem Ali b. Ahmed el-Vahidî, Esbâb-ı Nüzûl, çev. Dr. Necati Tefik- Necdet Çağıl, Erzurum, T.Y. Sh. 334.
Prof. Dr. Vehbe Zuhaylî, Tefsirü’l-Münir, çev. Hamdi Ars
lan, Vdğ. İst. 2003. C. 8, Sh. 294.
Sahih-i Müslim, Kitabü’z-Zühd, B. 5, Hds. 46.
Sünen-i İbn Mace, Kitabü’z-Zühd, B. 21, Hds. 4202.
Sünen-i Tirmizi, Kitabu Tefsiru’l-Kur’ân, B. 19, Hds. 3360
İmam Ahmed b. Hanbel, Müsned, çev. Hüseyin Yıldız, 
Vdğ. İst. 2014, C. 16, Sh. 337-338, Hds. 23597-23599.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, C. 9, Sh. 599.
Fetâvâyı Hendiyye, çev. Mustafa Efe, Ank. T.Y.C. 4, Sh. 342.
İmam Âzam, Fıkh-ı Ekber-Aliyyü’l-Karî Şerhi, çev. Yunus 
Vehbi Yavuz, İst.1992, Sh. 343-345. 4. Baskı.
Celâleddin es-Suyutî, ed-Dürrü’l-Mensûr, C. 9, Sh. 607. Beyhaki’den
En’âm, 6/121.
İmam Hafız İbn Kesîr, A.g.e. C. 4, Sh. 266.
Tevbe, 9/31.
İbn Sa’d, Tabakât-Kitabü’t-Tabakati’l-Kebir, çev. Dr. Abdullah Yıldız, Vdğ. İst. 2014, C. 6, Sh. 213.
Sünen-i Tirmizî, Kitabu Tefsiru’l-Kur’ân, B.10, Hds. 3292
Ebu Cafer Muhammed b. Cerir et-Taberî, Taberî Tefsiri, 
çev. Hasan Karakaya - Kerim Aytekin, İst. 1996, C. 4, Sh. 
283.
İbn Abdi’l-Berr, Câmiu Beyâni’l-İlmi ve Fadlihi, çev. Mah
mud Varhan - Ali Yücel, İst. 2015, Sh. 383, Hds. 1179. 
İmam Kurtubî, A.g.e. C. 7, Sh. 147.
Elmalılı M. Hamdi Yazır, Hak Dini Kur’ân Dili, İst. T.Y. C. 4, Sh. 12 (Yenda yayınları)
Sadeleşmiş nüsha: C. 3, Sh. 522. (Azim yayınları)
Mâide, 5/50.
A’râf, 7/54.
Yusuf, 12/40.
Mâide, 5/49.
Dr. İsmail Polatcan, Türkiye Cumhuriyeti Anayasası- Gerekçeler, Anayasa Mahkemesi Kararları, Bilimsel Görüşler, İst. 1989, Sh. 48.
Dr. İsmet polatcan, A.g.e. Sh. 210.
Sünen-i İbn Mace, Kitabu’l-Fiten, B. 23, Hds. 4034.
İmam Buharî, Edebü’l-Müfred, B. 9, Hds. 18.
Abdullah b. Mübarek, Kitabü’l-Biir ve’s-Sılâ, çev. İshak 
Doğan, Konya, 2006, Sh. 53, Hds. 105.
İmam Ebu Muhammed Abdulhamid b. Humeyd b. Nasr 
el-Kissi, el-Muntehab - Abd b. Humeyd Müsnedi, çev. 
Serkan Ünal, Konya, 2015, Sh. 744, Hds. 1594.
İmam Hafız el-Munzirî, Hadislerle İslâm-Terğib ve Terhib, 
çev. A. Muhtar Büyükçınar, Vdğ. İst. T.Y. C. 1, Sh. 521, Hds. 
3. Taberanî’den . C. 1, Sh. 523, Hds. 8. Beyhakî’den.
Ra’d,13/3-4.

logo
Bugünün ihyasından yarının inşaasına
Bize Ulaşın

0(216) 612 78 22

0(216) 611 04 64

vuslat@vuslatdergisi.com

Ihlamurkuyu Mah. Alemdağ Cad.
Adalet Sok. No:11 P.K 34772
Ümraniye / İstanbul